Hafsa Sultan ve Mesir
- Spil'in Çocukları
- 30 Nis
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 1 May
Renklerin solgun olduğu mevsim. Yazdan kalma bir gün. Spil'in dorukları gizemli bit hareketlilik içinde. Bulutlar rüzgârla dost. Güz kararsız. Her şeyde ama her şeyde hüzün kokuyor. Özlemler de. Bugün Hafsa Sultan'ı araştırmak için kitapların sayfaları arasında yolculuk yapıyorum Yolculuğumda ayrılıklar, kavuşmalar, ölüm var. Okuduklarımı not ediyorum. Bu arada Manisa'da yaptığı külliyeyi de dolaşarak, Hafsa Sultan'ın izini sürüyorum.

Sultan yedi düveli tutsak edip de bir çıbana tutsak düşen, Yavuz Sultan Selim'in karısı, Muhteşem Sultan Süleyman'ın (Kanuni'nin) annesi.
Tanrıların dağı olan Spil, göğe uzanan başıyla Hafsa Sultan'a barınak olmuş. Doğa baharda renk değiştirirken, kentin yaşamında bir bayram kültürü olmuş.
Mesir Bayramı, Sultan Camii, Hafsa anayla tümlenmiş. Manisalıların gönüllerinde hep o var. Sokaktaki seslerde de.
Hafsa Sultan 1514'te 18 yaşında Saruhan Sancağı'na vali olan oğlu Süleyman'la birlikte Manisa'ya gelerek saraya yerleşir.
Ana ile oğul 1520'de hüzünle sevinci bir arada yașarlar. Hafsa Sultan, Yavuz'un ölümüyle acılara bürünürken, oğlu imparatorluğun başına geçer.
İstanbul'dan Viyana'ya dek tarih yazan Kanuni, annesinin isteğiyle Mimar Acem Ali'yi Manisa'ya gönderir.
Mimar Acem nice yapıtlar kazandırır Manisa'ya. Sultan Camii, Medrese, Sübyan Mektebi, imarethaneden oluşan külliye 1522'de tamamlanır. Ardından bir darüşșifa ve bir çift hamam yapılır. Hafsa Sultan 1523 yılının haziranında, ramazan ayına girerken külliyeyi halka açılmasını sağlar.
41 çeşit baharatın bulunduğu mesir macununu kapabilmek için köylerden, kasabalardan, dört bir tarafından gelen binlerce insanın heyecan ve coșkuyla beklediği yer olan Sultan Camii ve Külliyesi yurdumun önemli yapıtlarından biridir. Caminin kapısının üzerindeki kitabede şu tümce yazılıdır. Türkçesi:
"Temkinli Sultan Süleyman'ın annesi Allah için secde edenlere eşi" bulunmayan bu evi (cami-i) bina etti."
Mesir macununun ortaya çıkışı tarihsel bir öyküye dayanır. Yöre halkının benimsediği ise nesilden nesile geliş öyküsüdür. Hafsa Sultan'ın hastalanmasıyla ilgilidir.
Günün birinde Hafsa Sultan hastalanır. Merkez Efendi, Dumanlı dağın bin bir çiçeğinden, 41 adet baharatl bitkilerinden oluşan bir karışım hazırlar. Hafsa Sultan'a yedirir. Sultan, macunu yedikten sonra șifa bulur. Bu macunun adı da Mesir macunu olur. Kısa bir süre sonra da Sultan yeniden doğmuş gibidir. Hafsa Sultan kendini iyileştiren macunun halka dağıtılmasını ister.
O gün bugün Manisa'da doğa bahara uyanırken, baharın başlangıcı olarak kabul edilen 21 Mart'ta Mesir, Nevruz Günü halka saçılırdı. Nevruz; kıştan kurtulma, bahara kavuşma günü olarak kabul edilir. Prof. Dr. Ali Haydar Bayat bir panel konuşmasında, Nevruz'u şöyle açıklamıştır:
"...Türk kültürünün içinde bir olay var. Mesir macunu 22 Mart'ta atılıyor. 22 Mart gece ve gündüzün eşit olduğu ve baharın başladığı gün. Bu da orta doğu halklarının bir bayram olarak geçirdiği Nevruz günüdür..."
Mesir sözcüğü ise Farsça olup yürüyüş ve hareket manasına gelir.
Tarihi Mesirin M.Ö. 165`lere dek dayandığını görüyoruz Trabzon yöresinde imparatorluk kuran 6. Mitridates zehirlenmemek için 50-55 maddeyi içine alan bir macun hazırlayarak devamlı kullanırmış Daha sonraları Roma Devri'nde Antromas adında bir hekim bu macunu genişleterek yeni bir oluşum hazırlıyor adını da, "Misir Misiridates" adını veriyor.
İslamiyet, Arap Yarımadası'nda meydana geldikten sonra, Arapları ilk yaptığı işlerden biri Yunan klasiklerini incelemek oldu. Söylence bilimin dışında tüm yapıtlar Arapçaya çevriliyor. Mitridates'in hazırladığı karışım Arap dilinde bozularak, "Misirdaten" değil de "Mesireditap"a dönüştü.
İbn-i Sina ise ""Kanun" adlı yapıtında "Mesir macunu"nu Meriditos" olarak yazmakta..
Başka bir anlatıma göre de "Osmanlı sarayında ise 22 Mart günü sarayın hekimbaşı tarafından özel suretle hazırlanmış ve 41-50 çeşit baharat ihtiva eden macun özel bir merasimle hükümdara ve hükümdar ailesine takdim edilirmiş. Eşref saat yani gece ve gündüzün tam eşit olduğu anda yenmesiyle faydalı olacağı inancından dolayı müneccimbaşının takvimine bakılarak hangi saat yenileceği söylenirmiş. Hükümdar da müneccimbaşıya, hekimbaşıya ve macunu hazırlayan kişilere özel hediyeler verirmiș. Bu, sarayın dışında, devlet erkanı arasında da yürürlükteymiș..." (Mesir macunu ve Alternatif Tıp Panel Konuşmaları)
Halk arasında dilden dile dolaşan, Nevruz günü macundan yiyene yılan, çıyan sokmayacağı, hastaların iyileşeceği, çocuğu olmayanın çocuğu olacağı, bekârın ise evleneceği, erkeğe güç vereceği... inancı yaygındır.
Günümüzde festivale dönüşen Mesir macunun halka saçılması Manisalıların düşleriyle gerçekleşmiştir.
485'incisi gerçekleșecek olan Mesir; UNESCOnun "Insanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirasi" listesinde de yer aldı. Festival, toplumsal barışa ve kaynaşmaya önemli bir destek vermektedir. Manisa'nın Mesir șenlikleri, Anadolu'nun geçmiş kültürüyle de buluşmuş bir etkinliktir. Halkın Mesiri benimsemesi biraz da bundandır. Mesir günü ülkenin dört bir yanından gelenler mesir atılacak caminin etrafında toplanır. Manisalıların yüreği o gün kıpır kıpır atarken dizelerle de mesir saçanlara seslenirler:
Hafız kınalarıma baksan ya
Bana mesir atsan ya.
Hafız kınalarıma bakmaz ki
Bana mesir atmaz ki.

Yazı Manisa Büyükşehir Belediyesi dergisi Niobe'nin 1. sayısında Bedriye Aksakal'ın 8 ve 9. sayfasında yazdığı Hafsa Sultan yazısından alınmıştır.
Comentarios