Birinci Dünya Savaşı'nın ardından imzalanan Mondros Mütarekesi sonrasında kısa bir zaman içerisinde Ege bölgesinde Yunan işgalleri yayılmaya ve yöre insanı için en sıkıntılı, en acılı günler yaşanmaya başlamıştı. Bu süreçte asker veya sivil çok sayıda gönüllü alttan alta direniş ruhunu başlatmış, Türk milletinin ruhundaki bağımsızlık hasreti, yeniden dirilişe geçmişti. Milli mücadele döneminde çok önemli pay sahibi olan bir diğer kitle de din adamlarıydı. Her ne kadar bazı bölgelerde kimi din adamlarının ya da din adamı kisvesindeki bazı kişilerin çeşitli etkilerle işgale karşı çıkmadıkları, bu durumu kabul ettikleri ve hatta maalesef sınırlı sayıda da olsa bazılarının işgal güçleriyle iş birliği içerisinde oldukları anlaşılmaktaysa da birçok din adamının Milli Mücadele saflarında üzerlerine düşeni ziyadesiyle yerine getirdikleri de bilinmektedir. İşte dönemin Turgutlu nüfusu olan Hasan Basri Efendi de dayağa, eziyete rağmen işgalden kurtuluş uğruna çalışan bu isimlerden birisidir.
1885 yılında Selânik yakınlarındaki Zilhova'da doğan Hasan Basri Efendi'ninin babasının adı Ömer Hulusi, annesinin adıysa Şerife'dir. Hasan Basri Efendi 1914 yılında Turgutlu müftüsü olarak burada göreve başlamıştır.
İlk günlerinden itibaren işgalin karşısında olan müftü Hasan Basri Efendi, Nusret Köklü'nün anlatımına göre işgalin başlangıcı denebilecek bir dönemde, bazı diğer müftüler ile birlikte İstanbul hükümetini hedef alan bir fetvayı hazırla bu imzalayanlar dan birisiydi. Nusret Köklü "İşgalden Kurtuluşa Manisa" adlı kitabında şunları belirtir: "Cemiyeti İlmiye Başkanı Manisa müftüsü Alim Efendi ile Turgutlu müftüsü Hasan Basri Efendi, Kırkağaç müftüsü Halil Rıfat Efendi ve diğer müftüler İzmir'de gizli olarak İzmir nüfusu Rahmetullah Efendi'nin başkanlığında toplandılar ve memleket menfaatlerine aykırı davranışlarından dolayı Padişah Vahdettin'i vatan haini kabul ederek padişahlık tahtından indirilmesi gerektiğine fetvâ verdiler. Bunu İzmir müftüsü hariç, yedi müftü imza ederek teşkilatı yaydılar. Bazı başka kitaplarda da bu olaydan bahsedilmekte ve anılan müftülerin bu fetvanın ardından İstanbul hükümeti tarafından idama mahkum edildikleri belirtilmektedir. Bahsi geçen fetva ve idam kararıyla ilgili yukarıdaki kaynaklarda aktarılanlar, Necdet Bilgi hocamız tarafından metodik olarak ele alınmıştır. Bilgi, bu iddialarda belirtilenlere maalesef herhangi bir belgeye dayanmadığı için haklı olarak temkinli yaklaşılması gerektiğini ifade etmektedir. Fetvanın ya da idam kararıyla ilgili belirtilenlerin doğru olup olmaması Manisa müftüsü Alim Efendi ya da Turgutlu müftüsü Hasan Basri Efendi'nin işgal günlerindeki mücadeleleri ile ilgili bilinen hakikatlerin önüne geçmemelidir.
Hasan Basri Efendi Manisa'da Alim Efendi'nin önderliğinde çalışmakta olan Cemiyet-i İslamiye teşkilatının Turgutlu'daki kurucularından birisidir. Hasan Basri Efendi, Muallim İsmail Hakkı Efendi, Bozkırlı Hasan Efendi, Hilmi Efendi, Giritli Ali Efendi gibi dönemin Turgutlu'sunun önemli isimleriyle birlikte önce Cemiyet-i İslamiye teşkilatının Turgutlu şubesi açmışlar ve bunun ardından da Kasaba Maarifi İslâmiye Cemiyeti'ni kurarak Milli Mücadele'ye katkı sağlamışlardır.
Manisa ve Turgutlu'nun işgalinin hemen ardından Yunan kuvvetleri tarafından sıkıyönetim ilan edilerek birçok alanda kısıtlamalara ve yasaklamalara gidilmiş, bu uygulamalar kısa zamanda yerli halka işgalcilerin işkence ve eziyet edebilmeleri adına bahane haline gelmiştir Bu süreçte pek çok Turgutlulu darp edilmiş, işkenceye maruz kalmış ya da yok yere hapsedilmiştir ve bunlardan birisi de müftü Hasan Basri Efendi olmuştur. O günlerde yaşananları olabildiğince kayıt altına almak amacıyla hazırlanarak Ağustos 1919'da yayınlanan ve resmi rapor niteliğinde olan "Yunan kuvayi işgaliyesi ve yerli Rum ahali tarafından ika edilen cerahi cerayatın tahdik edilebilen bazı aksamı" adlı kitapçıktaki ifadeler aynen şu şekildedir: Kasaba müftüsü Hasan Basri Efendi pek müthiş surette darp edilmiş ve müftü olduğunu söyleyince de "Biliyoruz ve onun için dövüyoruz" demek suretiyle din-i islama karşı ilanı gayz edilmiştir. Hasan Basri Efendi bu darp neticesinde feci şekilde yaralanmıştır. Darp hadisesinin ardından Hasan Basri Efendi'yi muayene eden Kasaba hükümet tabibi İbrahim'in imzasını taşıyan 22 Ağustos 1335 tarihli raporda Müftü Efendi'nin yaraları ve detaylı olarak tarif edilmektedir. Rapora göre Hasan Basri Efendi tavsiye edilen tedavi ile 25 gün içerisinde ancak biraz iyileşebilecektir ve sonrasında yeniden doktor kontrolü gerekecektir. Torunların ifadesine göre Hasan Basri Efendi bu olayın ardından evinde kırk gün boyunca koyun postuna sarılı olarak pek ayağa kalkamadan yatmak durumunda kalmıştır ve tam anlamıyla iyileşmesi daha da uzun zaman almıştır. Yine aile bireylerinden öğrendiğimiz kadarıyla darp edilmesinden bir süre sonra Hasan Basri Efendi Yunanlılar tarafından Atina'ya sürgüne gönderilmiştir.
Sürgün hadisesi aynı zamanda dönemin kaynaklarında da ifade edilmekte, örneğin 16 Ekim 1925 tarihli Yenigün gazetesinde Kasabalı Nevzat Ekrem imzasıyla yayınlanan bir haberde Hasan Basri Efendi'den "Faziletli müftü Hasan Basri Efendi Kasaba'nın zulüm gören kahraman kitlesi erkân-ı vatanperverlikleri dolayısıyla Yunanistan'a sürgün edilen kitlenin serdarlarından olup istiklal ve teceddüdü tamamen münrid ulemamızdan." şeklinde bahsedilmektedir. Bu bilgi Necdet Bilgi'nin Keşfi Karadanışman'dan aktardıklarıyla da örtüşmektedir. Karadanışman'ın belirttiğine göre Seyit Ali, İstanbul Ferit Paşa hükümetine ihbar etmiş ve bu kabine tarafından Alim Efendi veya bunda idama mahkum edilmişti. Bu fetvanın akisleri olarak bu zalim işgal kumandalığınca da keza Alim Efendi'nin idamına diğer müftülerin Atina'ya sürülmesine karar verilmişti. Turgutlu'dan o dönemde Atina'ya sürülen Helvacı Osman, Mustafa Muharrem Efendi ile oğlu Kazım Bey'in de aralarında olduğu pek çok önemli kişi bulunmaktadır. O öyle anlaşılmaktadır ki Yunan yönetimi kendileri için tehlike oluşturabilecek ya da oluşturmakta olan, halk üzerinde belirli bir etkiye sahip kişileri idam etmek ya da olduğu yerde hapsetmektense Atina'ya sürgüne göndererek potansiyel tehdidi işgal bölgesinden uzaklaştırmayı tercih etmektedir. Bu gibi bölgesel anlamda nüfuz sahibi kişilerin idamları durumunda yerli halkın göstereceği ciddi tepkiden çekildiği de düşünülebilir.
Hasan Basri Efendi'nin aynı durumda olan diğer pek çokları gibi sürgüne gönderildiği Atina'dan evine memleketine dönebilmesi, tam tarihini bilemezsek de, ancak Kurtuluş Savaşı'ndan sonra gerçekleşebilecektir. Turgutlu'ya döndükten bir süre sonra Hasan Basri Efendi yine müftülük görevine devam edecektir. Evine dönen ve müftülük görevini yeniden başlayan Hasan Basri Efendi emekli olduğu 1951 yılına kadar bu görevini sürdürmüştür.
Modern Türkiye'nin bağnazlık karşısındaki din adamlarından birisi olduğunu düşündüğümüz Hasan Basri Efendi'nin Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e gönülden bağlı olduğu Şapka İnkılabı ile ilgili yaşanan bir hadisede açıkça görülecektir. 1925 yılının Ekim ayında Gazi Paşa Manisa ve İzmir'de içine alan bir yurt gezisine çıkmıştır ve Turgutlular Manisa'ya bir heyet göndererek Mustafa Kemal Paşa'yı Turgutlu'da da görmek istediklerini belirten davetleri iletmişlerdir. Davet kabul edilmiş, Mustafa Kemal Paşa'yı karşılamak üzere hazırlıklara başlanmıştır. O günlerde henüz şapka takılması yönündeki kanun yürürlüğe girmemiş olmasına rağmen, Gazi her gittiği yerde bu hususta halkın desteğini talep etmektedir. Söz konusu durumda onun Turgutlu'ya gelmesi beklenirken bir miting düzenlenir ve burada söz alan müftü Hasan Basri Efendi dönemin gazetesinde anlatıldığı şekliyle "Muhterem dindaşlar" hitabesi ile söze başlayarak Müessir hakikatler dermeyan ettikten sonra mecrayı kelâmı şapkaya intikal ettirdi ve Gazi Paşa hazretlerinin Manisa'da gördüğü tek bir fesliye karşı "Çocuğum başındaki düşman tacını çıkar" dediklerini, Kasaba'nın tereddütperverliği malum ve müsellem olduğundan buna meydan kalmamasını, şapka meselesinde tereddüt caiz olmadığını, diyanet riyasetinin bu hususta gazetelerde olan ilanı bütün şüpheleri izaleye kafi olduğunu, Halaskarimiz Gazi Paşa hazretlerinin şapka iksa buyurduktan sonra artık kimseyi beklemeye lüzum kalmadığını ifade etmiştir ve bu konuşmanın ardından az sayıda kişinin başlarında bulunan fesler bizzat onları takanlar tarafından yırtılıp atılmıştır. Hasan Basri Efendi'nin ilerki yıllarda da hemen tüm resmi bayramlarda gerek yöneticilere ayrılan alanda gerekse bizzat resmi geçitlerin en önünde ve çoğunlukla şapkasıyla hazır bulunduğu çok sayıda farklı fotoğraf karesinde görülmektedir.
1951 yılında halen Turgutlu müftüsü iken emekliye ayrılan Hasan Basri mutlu 11 Şubat 1956'da 71 yaşındayken vefat etmiş ve Turgutlu mezarlığına defnedilmiştir. İsmi bugün çok fazla kişi tarafından hatırlanmasa da, Hasan Basri Hoca Turgutlu'nun manevi hafızasında yer sahibi olan kıymetlerden birisi olarak yaşamaya devam etmektedir.
Yazı Turgutlu Belediyesi'nin Turgutlu Tarihi projesinin bir parçası olan ve Mehmet Gökyayla'nın anlatımıyla Milli Mücadele Günlerinin Turgutlu Müftüsü Hasan Basri Efendi videosundan alınmıştır.
Comments