Havarilerden birisi olarak kabul edilen Aziz Yuhanna, İsa Peygamberin ölümünden sonra Hıristiyanların baskı altında yaşadıkları Kudüs ve civarından, yanına Hz. Meryem’i de alarak Anadolu’ya göç etmişti. Güçlüklerle dolu çetin bir yolculuktan sonra, birkaç kiliseyi ziyaret ederek, Efes’e kadar ulaşmışlardı. Burada zamanının birçoğunu Efes Kilisesine hizmet ederek geçiriyordu.
Hıristiyanlığın Azizi Yuhanna’nın daha İ.S. 1.yüzyılda, Efes’te verdiği vaazları, Lidya ve Ege’deki gezileri sayesinde, yeni bir din olan Hıristiyanlık, putperestleri ve Yahudileri kendine çekmişti.
İ.S. 1. yüzyılda, Bergama, Efes, Sardes (Salihli), Thyateria (Akhisar), Philadelphia (Alaşehir), Symirna (İzmir) ve Laodikeia (Denizli)’da bulunan Hıristiyan Kiliseler, “Kutsal” unvanı almıştı. Bu onursal bir unvandır. Çünkü Hıristiyanlık, İ.S. 324’te resmi din olarak kabul edilinceye kadar, ilk inananlar evlerde, mağaralarda gizli olarak toplantılar yapmışlar ve bu yeni dini bu şekilde yaymışlardı.
Yuhanna’nın Efes’te çok uzun bir süre kalmadığı yaygın bir kanıdır. Ancak baştanbaşa geçtiği Anadolu coğrafyası, onu cemaatler açısından oldukça bilgilendirmişti.
Paganlar, Efes’te de Hıristiyanlığa karşı olan baskılarını arttırmış ve Yuhanna'da bütün bu olanlardan nasibini almış, Kuşadası’nın karşısındaki Samos adasına sürgüne gönderilmişti. Kendisi sürgünde kaldığı zaman zarfında bugün İncil’in son bölümü olan Vahiy bölümünü yazmıştı. Vahiy bölümünde, dünyanın son zamanları hakkında (Teslis; Baba, Oğul ve Kutsal Ruh) Oğul Tanrının bilgileri yansıtılır ve Yuhanna bu bilgileri Anadolu’da bulunan 7 kiliseye mektup yazarak ulaştırmıştır.
Günümüzde, Hıristiyan cemaatlerce ziyaret edilen yerler, Aziz Yuhanna’nın gezdiği bu kiliselerdir. Aslında yapılan bu ziyaretlerde bir binadan daha çok bir Hıristiyan cemaatinin yaşadığı yerler düşünülmelidir. Bir cemaatin olduğu yerde elbette daha sonraları kilise binaları da yapılmıştır.
Bu gün, Artemis Tapınağının güneydoğu tarafı, sağ köşesinde küçük bir kilise vardır. Burası, putperestliğin terk edilmesinden sonra, İS. 400 yıllarında yapıldığı düşünülmektedir. Yarım yuvarlak apsisli, tek nefli bir yapıya, 5.yüzyılın sonu ile 6. yüzyılın başında yapının uzunluğu boyunca bazı ekler yapılmıştır. Aslında bir Şapel olan bu bina, İncil’de adı geçen kilise olarak ziyaret edilmektedir.
Artemis Tapınağı ile kilise arasında mimari hiçbir bağlantı bulunmamaktadır. 7. yüzyılda meydana gelen deprem ve toprak kaymaları nedeniyle hem tapınak hem de kilise yıkılmış, uzun süre toprağa gömülü durumda kalmıştır.
Arkeoloji gurubunun 1910’da başlattığı kazılardan sonra tapınak tümüyle ortaya çıkarılmış, 1961’de de kilise onarılarak ziyarete açılmıştır.
Konumuz, 7 Kiliseden biri olan Sardes Kilisesi olduğundan, buraya gönderilen mektuptan söz edeceğiz;
Sardes’e gönderilen mektup:
Tanrı’nın yedi ruhuna ve yedi yıldıza sahip olan vahiy şöyle diyor;
Sardes Kilisesi Senin yaptıklarını biliyorum. Yaşayan topluluk olarak ad yapmışsın, ama ölüsün. Uyan! Geriye kalan ve ölmek üzere olan şeyleri güçlendir. Çünkü Tanrı’mın önünde senin işlerinin tamamlanmamış olduğunu gördüm. Bu nedenle neler aldığını, neler işittiğini hatırla. Bunları yerine getir, tövbe et! Eğer uyanmazsan, ben hırsız gibi geleceğim. Sana hangi saate geleceğimi hiç bilemeyeceksin. Ama Sardes’te, aranızda giysilerini lekelememiş olan birkaç kişi var ki, onlar beyazlar içinde benimle birlikte yürüyecekler. Babamın ve O’nun meleklerinin önünde o kişinin adını açıkça anacağım. Kulağı olan, Ruh’un topluluklara ne dediğini işitsin.
Sardes’te, o dönemlerde zengin bir Yahudi topluluğu yaşıyordu. Mektupta Yuanna; parayı icat ettiğin ve altın zenginliğinden dolayı ünlü bir yersin ama inancına yeterince sahip çıkmadığın için “ölüsün” diye suçluyor. İnançlı birkaç kişinin dışında, diğer Hıristiyanların da uyanarak, inançlarını -diğer inançlara karşı (Pagan ve Yahudiler)- güçlendirmelerini vurguluyor.
395 yılında Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesi sonucu Sardes, Bizantionlılara (Bizans) geçti. M.S. 56–59 yılları arasında yapılan, İncil’de adı geçen 7 kiliseden birisi olan Ortodoks Hıristiyan kilisesinin başına bir Piskopos atayarak kenti din merkezi konumuna getirdiler.
Egemenliklerinin ilk yıllarında Bizanslılar, kentin eski görkemli günlerin anısına saygı duyarak Roma mimarisinin yanına kendi genç dönem eserlerini yapmışlardır. Bunlardan en önemlisi; Sardes Metropolithanesini burada inşa etmeleridir. Eski İzmir yolu kuzeyinde yer alan Metropolithane’nin günümüze ancak beş kolonu ulaşabilmiştir.
Tarihçi Clive Foss, Byzantine and Turkısh Sardes (Bizans ve Türkleşmiş Sart) adlı yapıtında “1369 yılında İstanbul Patrikliğinin Sardes Metropolitliğini kaldırdığını ve Sardes’teki Hıristiyan topluluğu üzerindeki yetkilerin 1390–1391 yılında Türklerin egemenliğine geçen Philadelpheia (Alaşehir) Metropolitliğine verildiğini bildiren” bir fermanını kaydeder.
Patrik bu fermanında uzun süre, görkemli bir yaşam süren Sardes şehrinin korunamadığı için küçük bir şehir haline gelmesinden üzüntü duyduğunu belirterek, bir Hıristiyan merkezi olan Sardes’in terk edilmesini ve Sardes’e ait kilise mal varlığının da Alaşehir Metropolitliğine bağlanmasını sağladı.
İncil’de yer alan mektupların beşincisinde yer alan Sardes Kilisesinin günümüzde Hıristiyan cemaatlerce niçin önemle ziyaret edildiğinin öyküsü böyle.
Mustafa Uçar
Araştırmacı Yazar
Yazı Mustafa Uçar'ın 7 Önemli Kiliseden Birisi: Sardes Kilisesi yazısından alınmıştır.
Comentários